AZ LAF, ÇOK İŞ

Polimer kil ağırlıklı, pek çok şeyin resimlenmiş yapım aşamalarını bulabileceğiniz bir blog olmasına çalışıyorum.
Internet kullanmasını bilene, açık bir okul. Pek çok hobim var ve ben bu konuda oradan çok yararlanıyorum.
Bu blog aslında biraz da borç ödemek için. Ben epey yol aldım, şimdi yeni başlayanlara da ben faydalı olayım istedim. Deneyimli arkadaşlar da blogumu severlerse, onlarla da fikir alış-verişinde bulunmak, kadayıfın kaymağı olacak :)

27 Eylül 2011 Salı

KÜPELER

Dün akşamdan beri hastaydım, bugün ofise gitmedim. Ne burnum akıyor, ne öksürüyorum ne de ateşim var, ama sanki hepsi de varmış gibiyim. Bedenim yattığım yere yapışıyor adeta. Neyse ki, hiç ilaç almayan biri olduğum için böyle durumlarda bir asprin, bir de vitamin beni ayağa dikiveriyor, dinlenmek de iyi geldi. 
Uzandığım yerde biraz blog dolaştım, cicilerinize baktım imrendim. Bu hafta sonu, "elbet bir gün bitirilecekler" kutusunda diğer bir sürü şeyle birlikte bekleyen bu küpelerin, resinlerini döküp, aparatlarını takmıştım. Ben de eksik kalmayayım bari küpelerin resimlerini yayınlayayım dedim. :)



Şu resinli objelerin resimlerini doğru dürüst çekmeyi beceremiyorum bir türlü. İstiyorum ki, kabarıklığı belli olsun, ama olmuyor. Bir de bu açıdan çektim, biraz daha iyi gibi.















Bu damla küpelerin ortasındaki delikleri ışık geçiren kille yaptım Bu resimde biraz belli oluyor.

Resimlere bakınca fark ettim, yıldız küpelerin kenarlarını biraz zımparalamak lazımmış. Ay şimdi kalkacağım, odaya gideceğim, zımparalayacağım, yeniden resim çekeceğim, yeniden yükleyeceğim... mümkünü yok, böyle kalsın resimler, siz o niyetle bakın olur mu?

Zımpara konusu açılınca, başka bir anlatım projesi için çektiğim resimleri yayınlamak farz oldu. Düzgün yüzeyli işlerin zımpara öncesi ve sonrası resimlerini buraya ekleyeyim. Yeni başlayacak arkadaşlara faydası olur.
















Sağdaki parça, zımparadan sonra bir havlu parçası ile ovuşturularak parlatıldı. Neredeyse vernikli gibi değil mi?





14 Eylül 2011 Çarşamba

YENİ SERİ VE BİR DİP NOT

Dün gece, kutuya tıkılmış vaziyette tamamlanmayı bekleyenlerden en çabuk yapılabilecek olanı seçtim ve bitirdim :))
Bu seriyi "SAÇAKLI SERİ" diye isimlendireceğim, çünki uyacak başka laf bulamadım :)
Tamamlanması çabuk oldu da, resimlerini çekmek uzadı da uzadı. Kırmızı ne zor renk yahu, resmen patlıyor. Birkaç farklı fon üzerinde çektim. Fikir verir herhalde.







Bu arada, bu sabah itibariyle çalışma hayatına geri döndüm. Haluk evde kafayı yemeye başladığımı, normale dönmem gerektiğini anlattı. Haklı. Geçen yıl Ağustos ayında şimdi oturduğumuz eve taşındık. Şehre biraz uzak. Sitenin dışında da insanı çeken birşey olmadığından, eve yapıştırdım kendimi. Devamlı çalışan ve de severek çalışan bir insan böyle inzivaya çekilince, hâliyle biraz .... nasıl desem.... hafif çatlayıp şekerleniyor :))
Gerçi bu arada polimer kil konusunda bir hayli yol aldım, blogumu açtım, şahane arkadaşlar edindim. Neredeyse bütün vaktimi böyle keyiflere ayırabildim, bu büyük bir kazanç benim için. Fakaaat acaip kilo aldım, tam 8 kilo. Makyaj yapmayı neredeyse unuttum. Giyinip dışarı çıkmak zor gelmeye başladı. Üstelik bu durumdan şikayetçi de olmadım, fena halde hoşuma gitmeye başladı. Bunlar iyi haller değil. Gerçek hayat diye bir şey var, kopmamak lâzım. Bir gün, bir yerden çatlatıp bu kabuktan çıkmak gerekiyordu. O gün bu günmüş.
Hırslı bir insan değilim, ama yaptığım işi iyi yapmayı, başarmayı severim. O nedenle bu bir yıllık sürede üzerime yapışan küfleri temizlemek için biraz yorulacağım sanırım. Fakat mutluyum ki, bu gün sona ererken, eski heyecanım ve konsantrasyonumun yeniden geri geldiğini farkettim.
Artık hobilerimi sanırım hafta sonları elime alacağım. Ama ben yine hep buralardayım, benden kurtulduğunuzu sanmayın. Hani haftada 4-5 yayın girmezsem, tembellik ettiğimi sanmayın diye belirtiyorum :))

13 Eylül 2011 Salı

YİNE ESKİLERDEN BİR ŞEY

Bu aralar yine ruhum ve bedenim arasında ebat uyuşmazlığı var. Hangisi büyük, hangisi küçük bilemiyorum, ama fena halde (yeni ve uyduruk tabirle) daral geliyor. Neyse bu kısmı geçelim.
Kafa dağıtmak için çalışma odasından çıkmaz oldum. Bir baktım dört küpe, yedi kolye yapmışım. Bugün onları fırınladım. Monte edip bitirmek için masanın üstüne yaydım, birden hafakanlar bastı. Hepsini toplayıp bir kutuya doldurdum. Masamı da topladım. Çıktım. Birkaç gün sonra yaparım. Yarın biraz ev kadıncılığı oynamaya karar verdim.
Biraz blog gezeyim dedim, sevgili Banu'nun sonbahar dekorasyonları ile ilgili yazısı ve resimleri pek iyi geldi, biraz O'na laf yetiştirdim. Oradaki resimlerden biri bana çoook eskiden yaptığım ve hâlâ kullandığım vazomu hatırlattı. Bütün bloglar sonbahar teması içinde, bari ben de uygun renkleriyle konsepte ters düşmeyen bu "eserimle" :)) ortamdan geri kalmayayım dedim.

Tam resim çekerken bizim müfettiş geldi, "bu ne, neden yeri değişti, sen na'piyosun bakiim" diye başımda bitiverdi. Ve bu şeker resmi çekebildim. Şu surata bakın allahaşkına. Sanki dünyanın en şeker kedisi buymuş gibi geliyor bana. Bu, "hadi, saklambaç oynayalım" suratı.









Bu bir pamuk kavanozu idi ve kapağı kırılmıştı. O nedenle kullanılmayanlar dolabının dibinde duruyordu. "Ne yapsam" krizine girdiğim bir gün yapmıştım. Deriden kestiğim şeritler, raptiyeler ve biraz tutkal işimi gördü. Gerçi bugün alıcı gözüyle baktım da, biraz elden geçmesi lazım, bazı yerler gevşemiş.




8 Eylül 2011 Perşembe

ŞU GÜZELLİĞE BAKAR MISINIZ?

Dün akşam Haluk çalışma odasından seslendi "Nihaaaal koş koş" diye. Işık çağırmış bu şahane şeyi. İtina ile aldı pencereden dışarı bıraktı. Ama zavallıyı ışık yine çağırmış olmalı ki, bugün onu yerde ölmüş buldum. Gerçekten çok üzüldük. Atmaya kıyamadım. Onu resin içine almayı düşünüyorum. Bir tür çekirge galiba. Başından kuyruk ucuna kadar 2,5 - 3 cm kadar.
Renkler resimde pek iyi çıkmadı. Canlı fıstık yeşili, ayakları ve gözlerinin çevresi mercan kırmızısı.



7 Eylül 2011 Çarşamba

BONCUK BİLEZİKLER (DEVAM)

Bu modeli yapmayı sevdim. Hem yapması çok zor değil, sayı saymadan yapılıyor, hem de sonuç hoşuma gitti.






4 Eylül 2011 Pazar

BONCUK DİDİKLEMEYE DEVAM

Bu boncuk işi sardı beni. Ayçekirdeği gibi, elini değdirince bitene kadar duramıyor insan. Buna benzer birkaç tane daha var. Süslemelerini yapıyorum. Onların bitmesini bekleyemedim.