AZ LAF, ÇOK İŞ

Polimer kil ağırlıklı, pek çok şeyin resimlenmiş yapım aşamalarını bulabileceğiniz bir blog olmasına çalışıyorum.
Internet kullanmasını bilene, açık bir okul. Pek çok hobim var ve ben bu konuda oradan çok yararlanıyorum.
Bu blog aslında biraz da borç ödemek için. Ben epey yol aldım, şimdi yeni başlayanlara da ben faydalı olayım istedim. Deneyimli arkadaşlar da blogumu severlerse, onlarla da fikir alış-verişinde bulunmak, kadayıfın kaymağı olacak :)

17 Aralık 2011 Cumartesi

BİR SERBEST KÜRSÜ YAYINI



Bu gün canım yazmak istedi. Boyumu aşmayacak kadar derine ineceğim.Ve bu sayfayı SERBEST KÜRSÜ yapacağım. Lütfen siz de yazın. Tüm yorumları bu yazının altına ekleyeceğim.

Önce neden yazdığımı söyleyeyim.
Bu yazıyı yazmadan önce ve yazarken çok düşündüm. Yazdıklarımın şımarıklık, terbiyesizlik ya da ukalalık olarak algılanmasından çok korktum. Hâlâ da korkuyorum. Lütfen en samimi fikirlerim olduğuna inanın.
Çok sevgili dostlarım, yaptığım, yayınladığım işlerim için beni çok mutlu eden, harikulâde yorumlarını esirgemiyorlar. Sanatçı kelimesi ile beni yanyana getirerek, başımı döndürecek kadar onurlandırıyorlar, bir o kadar da utandırıyorlar. Ben de her seferinde, her ne kadar "istemem, yan cebime koy" gibi görünse de, bunu reddediyorum.
Bu yazıdaki amacım, tekraren söylüyorum, asla kabalık, ukalâlık yapmak değil. Anılarım için "teşbihde hata olmaz" notunu baştan düşeyim.

Sanat bence çok önemli bir konu. Kelime olarak bile ağır. Hafiflemesine üzülüyorum. Kelime hafifleyince kavram da koflaşıyor. Çok az sayıda bir kaç özel insan dışında neden bizim insanımızdan büyük sanatçılar çıkmıyor diye hayıflanıyoruz. Bu sorunun cevabını iki anımı anlatarak vereceğim:
Önceki yaz Haluk'la kısa bir tatil yapmıştık. Tenha bir oteldi. Geceleri, iki genç çocuk müzik yapıyorlardı. Bir gece bütün müşteriler erkenden gitti, bir biz kaldık. Çocuklar da zamanlarını doldurmak için bir şeyler çalıyorlardı. Onları dinlediğimizi görünce baktılar ki, ikinci bahar romantizminde bir çiftiz, kendilerince hafif tatlı bir şeyler çalmaya başladılar... da biz maalesef müzik konusunda biraz eski kafalıyız. Genç çocuklar, elbette günün pop parçalarını biliyorlar. Olsun, ne güzel bir incelik gösterdiler, masamıza davet edip biraz sohbet ettik. Birisi  konservatuvar mezunu, diğeri son sınıfta imiş. Müziği çok sevdiklerini, bu konuda idealleri olduğunu anlattılar. Sevindik, takdir ettik. Haluk (eşim) gençliğinde müzikle uğraşmış, orkestrası varmış, şarkı söylüyormuş. O nedenle gençlere tavsiyelerde bulundu. Ve dedi ki: İyi şarkıcıları sık sık dinleyin, tekniklerini inceleyin, mesela Frank Sinatra...Cevap: O kim, hiç duymadık. Onlar ve sanatçı yetiştirilmesi (belki de aslında tüm eğitim sistemi) hakkında umutlarımın çatır çatır parçalandığı andır. Frank Sinatra'yı seversin, beğenmezsin o ayrı, ama konservatuvarda okuyup, onu da geçtim, müzikle uğraşıp,  "O kim" dersen, derinliğin bir kaç milimetreden öteye gitmiyor demektir. Hiç bir merakın, araştırman, gelişme çaban yok demektir. İdeallerinin olduğu konuda popüler kültür bilgin bile olamazsa nereden beslenebilirsin.

İkinci anım da sanatçı kelimesinin nasıl anlam değiştirdiği (kaybettiği mi desem) ile ilgili. Korkmayın daha kısa :)
Bir mağazada idim. İçeriye bir grup girdi. Genç bir kız " aaa bak bilmemkim geldi" dedi. Merak ettim. "Kim o" dedim. "Sanatçı" diye cevap verdi. "Ne sanatçısı" diye sordum. Öyle ya, şarkıcı mı, tiyatrocu mu, dizi oyuncusuna bile razıyım... Kız bana baktı, baktı, omuzlarını silkip alt dudağını bükerek "bilmeeem" dedi. Sonra öğrendim o kızcağızın "sanatçı" dediği genç adam bir mankenmiş.

Oysa Türk Dil Kurumu Sözlüğünde ki tanımlara bakın:
SANATÇI: Yaratıcı ve olağandışı nitelikleri olan, sanat yapabilecek yetkide olan kişi.
SANAT: Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık.

Sanatçı olabilmek için, olağandışı nitelikleri taşımak için, elin kırık olması, yetenekli olmak, yapılan işleri seviyor olmak ve hatta daha ileri gideyim; yapılan işlerin sanat eseri olması bile yeterli değil. Hem sanat konusunda derin bilgi sahibi olmak, hem de ciddi entelektüel birikime, aynı zamanda doğuştan derin ruh yapısına, hayal gücüne, duyguları somutlaştırabilme yetisine sahip olmak gerekir.

Bunun kabahati hepimizde. Hayatın değişimine öyle bir kapılıp gidiyoruz ki, bazı yerlerde ayak diremeyi ihmal ediyoruz. Kolaya alışmamak zor. Düşünmek, araştırmak, bilgiyi kazımak zor. Her şeyin önümüze paketler halinde konulmasına alışmamak zor. Çalışmayan kasların güçsüzleşmesi erimesi gibi, beynimiz de tembelleşiyor, biraz fazla düşünmeye başlayınca başımız ağrıyor.

Ben kendimden hiç memnun değilim. Bu durum beni de kucaklıyor. Arada bir silkinsem de, kendimi fikrî tembelliğin yumuşacık kollarına nasıl da bırakmışım.
Buradaki işlerle örneklersem; polimer kille uğraşmak istedim. Bilmiyordum. Yetecek kadarını araştırıp öğrendim. Sonrası...Doğru yeteneğim var, hoşuma giden şeyler yapabildim.  Sonrası... Daha neler var, neler bilmiyorum, neler öğrenmeliyim? Burada durdum işte. Çünki aslında polimer kilin kimyasal yapısını bile öğrenmek gerek. Bunun, her bilgi gibi, yapılan işte çok farklı pencereler açabileceğini biliyorum. Öğrenmek için çaba gösteriyor muyum? Hayır. Boşveriyorum. Entelektüel birikim tarafına hiç girmeyeceğim bile.
Oysa sanat çok açtır. Bilgiyle, görgüyle, kültürle beslenir. Fizikten anlamayan ressamın resmi yavan kalır, tarih bilmeyen edebiyatçının romanı masanın kısa ayağına destek olmaktan ileri gitmez.

Örnek çok, yazacak şey de çok, ama yavaş yavaş boyumu aşmaya başladığımı hissediyorum.

Demem o ki; bazı payeleri, iltifat için bile olsa hak etmeyene vermemek, biraz cimri davranmak gerekir.

Yine TDK sözlüğüne göre:
ZANAAT: İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren iş.
SANATKÂR: 1.  El ile yaptığı işi kendisine meslek edinen işçi veya usta. 2. sf. Bir işi ustalıkla yapan, usta, mahir.

Tüm sevgi ve teşekkürlerimle.







Blogger Nedret dedi ki...







Katılıyorum. Hak veriyorum. Ancak sen sanatçılığa en yakın kişisin. Reddetme bunu. Sadece yoğunlaşma fırsatın olmuyor bence. Hiç kafanı takacak birşeyin olmasa, bıraksak seni polimer killerle başbaşa da göstersen bize nasıl sanaçı olunur. Bizlere bakma hepimiz taklit ustasıyız. Toplumdaki sanatçı anlayışı da kendi eğitim seviyeleri ile sınırlı. Kolay mı sanatçı olmak?17 Aralık 2011 18:32



Blogger alanay dedi ki...







takdirle ve keyifle okudum yazınızı ve ne kadar haklısınız.resme daha başlayamadan bırakmam yada ileriye götürmememdeki en büyük etken benzer düşüncede olmamız.
aslında ülkemizde sanatın bir çok dalında büyük olabilecek potansiyelde sanatçılar yetişiyor ama devlet olarak ve millet olarak gereken ilgi değer ve ehemniyeti gösteremiyoruz.sanata bakış açımız bile neredeyse modayla bağlantılı.düşünsenize elit tabakadan insanlar bile "bu günlerde bilmem kim daha çok gidiyor "diyerek evlerine yada koleksiyonlarına alacak resim yada başka bir sanat eserini seçip satın alıyorlar.yine her şey dönüyor dolaşıyor eğitime gelip dayanıyor.ama eğitim sistemimizdeki aksaklıklar da bu açığı kapatacak düzeyde değil maalesef.bir resim öğretmeni olarak bunun acısını o kadar çok yaşıyorum ki!neyi nasıl anlatıp nerden başlasam .sbs de resim yada müzük dersinden soru çıkmadığı için angarya görülen gereksiz ders sıfatında derslerimiz.idare ayrı veli ayrı baskı yapar.geçen bir veli gelmiş "hocaanım neden 85 verdiniz diye hesap soruyor.oysaki o 85 deftere atılmış gelişi güzel bir çizik için .zira çocuk öncesinde çizik atmaya bile üşeniyordu.amann konu ne idi nereye getirdim.saygıyı ve sevgiyi ceplerimizde değil beynimizde taşısak her şey çok daha iyi olacak.sevgiler..17 Aralık 2011 18:41



Blogger fiamma dedi ki...







Nihalciğim, sanat içinde bir çok oluşumu barındıran bir olgudur. En minimal anlamda belli kalıplar içine konulamayan ve estetik olan insan duygularının dışavurumudur. Bunu icra eden kişiye de şanatçı denir. Sanatçıyı ben sanatçıyım demesi sanatçı yapmaz onun yaptığı işi, yaptığı işteki maharetini, farklılığını belli bir grubun ya da zümrenin sanat olarak algılaması önemlidir. Senin yazdıklarında şuna katılmıyorum. Polimer kil konusunda bir yerden başlayarak yeteneğini kullandın, sanat adına bir adım attın ama bu seni sanatçı yapmaya yetmez, daha nereye gideceğini sen bilmediğin gibi kimse de bilemezsin, bu ancak zamanla ve sen çalıştıkça şekillenir. Polimer kil'in illa kimyasını bilmen gerektiği kanısında değilim. Sanatın başına ineceğim harcı kendim kıracağım diye bir koşul yoktur sanatta. Sen elindeki madeni işleyerekte sanat yapabilirsin. Sanatın belli bir kültürle beslenmesi gerektiğineyse yürekten katılıyorum, evet daima üzerine birşeyler katmalısın ki devam etsin ve sen de beslenebilesin ve yeniden üretebilesin.Ayrıca iyi bir gözlemci olabilmelisin. Amma illa kendi alt ve üst oluşumları ile beslenmen de gerekmiyor. Senin tüm çevresel faktörlerden sentezlediğini iyi bir malzeme haline getirebilmen ve bunu bir esere bir oluşuma dönüştürebilmen yine senin yeteneğinle ilgili. Sana gelince can, ne yapmak istiyorsun ve nereye gelmek istiyorsun. Sen kendini taşırsın ancak bu yaptıklarını hobi olarak yürtmeye devam etmekte bir yere taşımakta senin elinde, mesela sergiler açarsın yaptıklarının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlarsın,sunumunu yaparsın, çabalarsın ama gerisine müdahil olamazsın. Yani sanat yapmak senin elindedir ama sanatçı diye anılmak bunu algılayandadır.17 Aralık 2011 20:31



Blogger Nazan dedi ki...







Yazınızı okudum, gelip gidip yazsam mı diye düşündüm. Düşüncelerinizi çok akıcı ve güzel ifade etmişsiniz.Her ne kadar siz değilim desenizde bene eserlerinizden sizin sanatçı ruhuna sahip olduğunuzu düşünüyorum.Bizim hobi anlayışımızdan bir kaç adım ötedesiniz.Ben mühendisim,yaptığım her işe pratik ve analitik bir gözle bakıyorum ister istemez.Bu da beni sanatçı ruhundan biraz uzak yerlere götürüyor.Ülkemizde herkese çok kolay sanatçı ünvanı veriliyor haklısınız.Şimdi yetişen gençlerde sanatçı olmak için sabır ve kendini yetiştirmek için gayret yok.Hayalgüçleri ise eğitim sistemi içinde çoktan köreltiliyor. Ama azda olsa küçük bir kesim farkındalık yaratıyor.İşte ben onlardan umutluyum.Bu konu derinleşir ve sanat için sanat mı yoksa toplum için sanat mı tartışmasına geçer herhalde.Neyse siz serbest kürsü dediniz ben de görüşlerimi yazmak istedim.Saygı ve sevgilerimle...17 Aralık 2011 20:50



Blogger parıldayan çiçek dedi ki...







Selam yazınızı büyük bir özenle okudum.Yazdıklarınız doğru.Topluma ne verirseniz onu alırsınız. Magazin programlarının sanatçı dediği kişilerin (şarkıcı)sabah akşam insanlara sunulduğu programlarla gençler çocuklar yetişiyor.Kaç kişi opera izliyor.Tiyatroya kaç kişi gidiyor. Bir düşünün.İşimden emekli olayı zaman zaman aklımdan geçiriyorum.Aklıma gençler geliyor.Bir gezi ,müze ,tiyatro izledikleri takdirde yaşama bakışları değişiyor.O yüzden daha çok görevimiz var.Sevgiyle kalın.17 Aralık 2011 21:52



Blogger Gülsüm Güven Tuncer dedi ki...







Hmm... Hı-hı.. Söylenecek çok şey var bu yazının üzerine. Zamanım öyle kısa ki.. Yola çıkacağım ve ne zaman döneceğimi bilemiyorum. Bu yüzden kısaca bir şeyler söylemek istedim. Evet, ne yazık ki bizden sonra ki nesil sanat ve sanatçı hakkında çok az şey biliyor. Bunun sadece onların suçu olmadığını düşünüyorum. Sadece sanatta değil ki, her alanda ciddi bir dejenerasyon yaşıyoruz. Viktor Hugo'yu, Dostoyevski'yi hiç bilmeyen insanlar yazar olma hevesiyle kitap yayınlıyorlar mesela. Ancak... Hobi ile sanat arasında öyle bir çizgi var ki, o çizginin adını bilmiyorum. Taklit ederek yaptığımız hiç bir şey sanat olamaz. Ama eğer yaptığımız işe tümüyle kendi yeteneğimizi ve tasarım becerimizi katmışsak, taklit etmiyorsak, bilincimizi, genel kültürümüzü yansıtıyorsak o zaman adı hobi değildir bunun. Seni bizden ayıran da bu. Tamam, abartanlar arasında ben de varım. Ama bana, polimer kile böylesine enerji katan bir örnek daha göster çevremizden, sana hak vereceğim. Sanat bilgidir, kültürdür, yetenektir, sabırdır, beceridir. Yanılıyor muyum? Kabul, sanatçı değilsin. Peki nesin? Zanaatkar mı?
Seni seviyorum, şu mütevazı hallerini de çok seviyorum. Sen yine mütevazı ol. Ama yeteneğini yadsıma. Ben söylediklerimin arkasındayım. Sen sanatçı olmayabilirsin ama yaptıkların birer sanat eseri. (Çok inatçıyım di mi? ) 17 Aralık 2011 23:04



Blogger SEVALCE LEZZETLER dedi ki...







Yazınızı keyifle okudum.Bu konuda ki düşüncelerinizi akıcı dille ve çok güzel ifade etmişsiniz.
Size katılıyorum.
Sanatçı kolay olunmuyor.Bol bol reklamını yaparak ben sanatçıyım demeyle sanatçı olunmuyor.
Ülkemiz de elinden tutulması gereken,bilinmeyen kimbilir ne cevherler var.

Yeni neslimiz maalesef okumayı araştırmayı sevmiyor.Bol bol okuyarak,araştırarak genel kültür,kişinin kendini yetiştirmesi çok önemli.

Sayfanıza tesadüfen geldim.şimdi sayfanızda gezintiye çıkıcam.
Sevgilerimle...18 Aralık 2011 10:48



Blogger SEVALCE LEZZETLER dedi ki...







Sayfanızı ziyaret ettim.
Bu arada Sanal dükkanınızı da ziyaret ettim.Hayırlı uğurlu olsun.
Çok güzel el emeği göz nuru sanat eserleri var.Bol satışlar diliyorum.
Siz kabul etmeseniz de sanatçı ruhu taşıdığınıza inanıyorum.
Ellerinize emeklerinize sağlık.
Sevgilerimle...18 Aralık 2011 11:12



Blogger fiamma dedi ki...







Ağrıyan başımın ağrısı halen devam ediyor:( ama konu güzel ne diyeyim, ben sana geldim yine ahkam kesmeye:)) Bir ahkam daha kesip gideyim:)) Yazdıklarından ve yorumlardan şu konuya değinmek istedim. Sanatta elma ile armutu mukayese edemeyiz, ancak kendine yakın eseri kendisine benzerinden ayırıp öne çıkarabiliriz. Ses sanatçısı da bir sanatçıdır bu anlamda ama ancak onun yeteneğini eş bir eserde mukayese edebiliriz.Mankenlikte sanatın bir unsurudur. Manken iyi bir askı olabiliyorsa ve bu askı görevini layıkı ile yapıp salt yaptığı ile anılabiliyorsa bunu sürdürmek için hayatına belli prensipleri getirebiliyorsa, yaşayışını yaptığı işe göre organize edip uzun yıllar kalıcı olabiliyorsa yaptığı iş estetik anlamda sunumdur ve sanattır. Sanatın bir faktörü olur bu anlamda lakin mankenim, sanatçıyım diyemez.
Hadi bakalım çık içinden, mikser Fiamma kaçar:))18 Aralık 2011 11:33




Blogger serap dedi ki...







Ne kadar gerçekçi bir yaklaşım ve ne kadar isabetli günümüzde bir program sunanın bir yada 2 parça ezberleyenin yada 2 giysiyi teşhir edenin sanatçı kimliğine bürünmesi ve bulunduğu yerden geçekleri dürbünle bile görememesinden dolayı yıldızcıkların bir yanıp sönmesiyle sonucun hep hüsran olması kaçınılmaz oluyor benim anlayışıma göre sanatçı emek verendir sanatçı gönül veren ve fedakarlık edendir ve ne yazıkki parada kazanamayandır ayrıca sanatçı mütevazidir kendini öven değil bunun karşı tarafın takdir etmesini bekleyendir örnekleri ve yazıyı çoğaltırdım ancak Serap yeterrr diyorum ve Hepinize sevgiler gönderiyorum18 Aralık 2011 23:59

10 yorum:

  1. Katılıyorum. Hak veriyorum. Ancak sen sanatçılığa en yakın kişisin. Reddetme bunu. Sadece yoğunlaşma fırsatın olmuyor bence. Hiç kafanı takacak birşeyin olmasa, bıraksak seni polimer killerle başbaşa da göstersen bize nasıl sanaçı olunur. Bizlere bakma hepimiz taklit ustasıyız. Toplumdaki sanatçı anlayışı da kendi eğitim seviyeleri ile sınırlı. Kolay mı sanatçı olmak?

    YanıtlaSil
  2. takdirle ve keyifle okudum yazınızı ve ne kadar haklısınız.resme daha başlayamadan bırakmam yada ileriye götürmememdeki en büyük etken benzer düşüncede olmamız.
    aslında ülkemizde sanatın bir çok dalında büyük olabilecek potansiyelde sanatçılar yetişiyor ama devlet olarak ve millet olarak gereken ilgi değer ve ehemniyeti gösteremiyoruz.sanata bakış açımız bile neredeyse modayla bağlantılı.düşünsenize elit tabakadan insanlar bile "bu günlerde bilmem kim daha çok gidiyor "diyerek evlerine yada koleksiyonlarına alacak resim yada başka bir sanat eserini seçip satın alıyorlar.yine her şey dönüyor dolaşıyor eğitime gelip dayanıyor.ama eğitim sistemimizdeki aksaklıklar da bu açığı kapatacak düzeyde değil maalesef.bir resim öğretmeni olarak bunun acısını o kadar çok yaşıyorum ki!neyi nasıl anlatıp nerden başlasam .sbs de resim yada müzük dersinden soru çıkmadığı için angarya görülen gereksiz ders sıfatında derslerimiz.idare ayrı veli ayrı baskı yapar.geçen bir veli gelmiş "hocaanım neden 85 verdiniz diye hesap soruyor.oysaki o 85 deftere atılmış gelişi güzel bir çizik için .zira çocuk öncesinde çizik atmaya bile üşeniyordu.amann konu ne idi nereye getirdim.saygıyı ve sevgiyi ceplerimizde değil beynimizde taşısak her şey çok daha iyi olacak.sevgiler..

    YanıtlaSil
  3. Nihalciğim, sanat içinde bir çok oluşumu barındıran bir olgudur. En minimal anlamda belli kalıplar içine konulamayan ve estetik olan insan duygularının dışavurumudur. Bunu icra eden kişiye de şanatçı denir. Sanatçıyı ben sanatçıyım demesi sanatçı yapmaz onun yaptığı işi, yaptığı işteki maharetini, farklılığını belli bir grubun ya da zümrenin sanat olarak algılaması önemlidir. Senin yazdıklarında şuna katılmıyorum. Polimer kil konusunda bir yerden başlayarak yeteneğini kullandın, sanat adına bir adım attın ama bu seni sanatçı yapmaya yetmez, daha nereye gideceğini sen bilmediğin gibi kimse de bilemezsin, bu ancak zamanla ve sen çalıştıkça şekillenir. Polimer kil'in illa kimyasını bilmen gerektiği kanısında değilim. Sanatın başına ineceğim harcı kendim kıracağım diye bir koşul yoktur sanatta. Sen elindeki madeni işleyerekte sanat yapabilirsin. Sanatın belli bir kültürle beslenmesi gerektiğineyse yürekten katılıyorum, evet daima üzerine birşeyler katmalısın ki devam etsin ve sen de beslenebilesin ve yeniden üretebilesin.Ayrıca iyi bir gözlemci olabilmelisin. Amma illa kendi alt ve üst oluşumları ile beslenmen de gerekmiyor. Senin tüm çevresel faktörlerden sentezlediğini iyi bir malzeme haline getirebilmen ve bunu bir esere bir oluşuma dönüştürebilmen yine senin yeteneğinle ilgili. Sana gelince can, ne yapmak istiyorsun ve nereye gelmek istiyorsun. Sen kendini taşırsın ancak bu yaptıklarını hobi olarak yürtmeye devam etmekte bir yere taşımakta senin elinde, mesela sergiler açarsın yaptıklarının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlarsın,sunumunu yaparsın, çabalarsın ama gerisine müdahil olamazsın. Yani sanat yapmak senin elindedir ama sanatçı diye anılmak bunu algılayandadır. <Senin bazı örneklerinde verdiğin gibi sanat ve sanatçı kelimesinin altını dilediğince dolduramadığın gibi kolayda boşaltamazsın.Ağrıyan başımla ancak bu gecelik bu kadar, ağır bir konuya girmişsin can.Sonra yine gelirim.

    YanıtlaSil
  4. Yazınızı okudum, gelip gidip yazsam mı diye düşündüm. Düşüncelerinizi çok akıcı ve güzel ifade etmişsiniz.Her ne kadar siz değilim desenizde bene eserlerinizden sizin sanatçı ruhuna sahip olduğunuzu düşünüyorum.Bizim hobi anlayışımızdan bir kaç adım ötedesiniz.Ben mühendisim,yaptığım her işe pratik ve analitik bir gözle bakıyorum ister istemez.Bu da beni sanatçı ruhundan biraz uzak yerlere götürüyor.Ülkemizde herkese çok kolay sanatçı ünvanı veriliyor haklısınız.Şimdi yetişen gençlerde sanatçı olmak için sabır ve kendini yetiştirmek için gayret yok.Hayalgüçleri ise eğitim sistemi içinde çoktan köreltiliyor. Ama azda olsa küçük bir kesim farkındalık yaratıyor.İşte ben onlardan umutluyum.Bu konu derinleşir ve sanat için sanat mı yoksa toplum için sanat mı tartışmasına geçer herhalde.Neyse siz serbest kürsü dediniz ben de görüşlerimi yazmak istedim.Saygı ve sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  5. Selam yazınızı büyük bir özenle okudum.Yazdıklarınız doğru.Topluma ne verirseniz onu alırsınız. Magazin programlarının sanatçı dediği kişilerin (şarkıcı)sabah akşam insanlara sunulduğu programlarla gençler çocuklar yetişiyor.Kaç kişi opera izliyor.Tiyatroya kaç kişi gidiyor. Bir düşünün.İşimden emekli olayı zaman zaman aklımdan geçiriyorum.Aklıma gençler geliyor.Bir gezi ,müze ,tiyatro izledikleri takdirde yaşama bakışları değişiyor.O yüzden daha çok görevimiz var.Sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil
  6. Hmm... Hı-hı.. Söylenecek çok şey var bu yazının üzerine. Zamanım öyle kısa ki.. Yola çıkacağım ve ne zaman döneceğimi bilemiyorum. Bu yüzden kısaca bir şeyler söylemek istedim. Evet, ne yazık ki bizden sonra ki nesil sanat ve sanatçı hakkında çok az şey biliyor. Bunun sadece onların suçu olmadığını düşünüyorum. Sadece sanatta değil ki, her alanda ciddi bir dejenerasyon yaşıyoruz. Viktor Hugo'yu, Dostoyevski'yi hiç bilmeyen insanlar yazar olma hevesiyle kitap yayınlıyorlar mesela. Ancak... Hobi ile sanat arasında öyle bir çizgi var ki, o çizginin adını bilmiyorum. Taklit ederek yaptığımız hiç bir şey sanat olamaz. Ama eğer yaptığımız işe tümüyle kendi yeteneğimizi ve tasarım becerimizi katmışsak, taklit etmiyorsak, bilincimizi, genel kültürümüzü yansıtıyorsak o zaman adı hobi değildir bunun. Seni bizden ayıran da bu. Tamam, abartanlar arasında ben de varım. Ama bana, polimer kile böylesine enerji katan bir örnek daha göster çevremizden, sana hak vereceğim. Sanat bilgidir, kültürdür, yetenektir, sabırdır, beceridir. Yanılıyor muyum? Kabul, sanatçı değilsin. Peki nesin? Zanaatkar mı?
    Seni seviyorum, şu mütevazı hallerini de çok seviyorum. Sen yine mütevazı ol. Ama yeteneğini yadsıma. Ben söylediklerimin arkasındayım. Sen sanatçı olmayabilirsin ama yaptıkların birer sanat eseri. (Çok inatçıyım di mi? )

    YanıtlaSil
  7. Yazınızı keyifle okudum.Bu konuda ki düşüncelerinizi akıcı dille ve çok güzel ifade etmişsiniz.
    Size katılıyorum.
    Sanatçı kolay olunmuyor.Bol bol reklamını yaparak ben sanatçıyım demeyle sanatçı olunmuyor.
    Ülkemiz de elinden tutulması gereken,bilinmeyen kimbilir ne cevherler var.

    Yeni neslimiz maalesef okumayı araştırmayı sevmiyor.Bol bol okuyarak,araştırarak genel kültür,kişinin kendini yetiştirmesi çok önemli.

    Sayfanıza tesadüfen geldim.şimdi sayfanızda gezintiye çıkıcam.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  8. Sayfanızı ziyaret ettim.
    Bu arada Sanal dükkanınızı da ziyaret ettim.Hayırlı uğurlu olsun.
    Çok güzel el emeği göz nuru sanat eserleri var.Bol satışlar diliyorum.
    Siz kabul etmeseniz de sanatçı ruhu taşıdığınıza inanıyorum.
    Ellerinize emeklerinize sağlık.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  9. Ağrıyan başımın ağrısı halen devam ediyor:( ama konu güzel ne diyeyim, ben sana geldim yine ahkam kesmeye:)) Bir ahkam daha kesip gideyim:)) Yazdıklarından ve yorumlardan şu konuya değinmek istedim. Sanatta elma ile armutu mukayese edemeyiz, ancak kendine yakın eseri kendisine benzerinden ayırıp öne çıkarabiliriz. Ses sanatçısı da bir sanatçıdır bu anlamda ama ancak onun yeteneğini eş bir eserde mukayese edebiliriz.Mankenlikte sanatın bir unsurudur. Manken iyi bir askı olabiliyorsa ve bu askı görevini layıkı ile yapıp salt yaptığı ile anılabiliyorsa bunu sürdürmek için hayatına belli prensipleri getirebiliyorsa, yaşayışını yaptığı işe göre organize edip uzun yıllar kalıcı olabiliyorsa yaptığı iş estetik anlamda sunumdur ve sanattır. Sanatın bir faktörü olur bu anlamda lakin mankenim, sanatçıyım diyemez.
    Hadi bakalım çık içinden, mikser Fiamma kaçar:))

    YanıtlaSil
  10. Ne kadar gerçekçi bir yaklaşım ve ne kadar isabetli günümüzde bir program sunanın bir yada 2 parça ezberleyenin yada 2 giysiyi teşhir edenin sanatçı kimliğine bürünmesi ve bulunduğu yerden geçekleri dürbünle bile görememesinden dolayı yıldızcıkların bir yanıp sönmesiyle sonucun hep hüsran olması kaçınılmaz oluyor benim anlayışıma göre sanatçı emek verendir sanatçı gönül veren ve fedakarlık edendir ve ne yazıkki parada kazanamayandır ayrıca sanatçı mütevazidir kendini öven değil bunun karşı tarafın takdir etmesini bekleyendir örnekleri ve yazıyı çoğaltırdım ancak Serap yeterrr diyorum ve Hepinize sevgiler gönderiyorum

    YanıtlaSil

Hoşgeldiniz. Bir merhaba demeden gitmezsiniz değil mi?